Altınçağ
Son dönemde uygulamalar üzerinden film, dizi, belgesel izlemek çok yaygınlaştı. Yer ve zaman sınırı da olmayınca her dakikanızı değerlendirebiliyorsunuz.
Dizi ve film konusunda seçici olduğumu söyleyebilirim. Gerçekten bağlanamadıkça, karakterler oturmadıkça devam edemiyorum. Seinfeld, Friends gibi bin kere izlesem sıkılmadıklarım, Lost gibi unutamadıklarım, West World gibi yarım bıraktıklarım var.
Asıl bahsetmek istediğim ise son dönemdeki belgesel izleme çılgınlığım. Piramitlerin şifresi, Keops Piramidinin Şifresi, Tesla, Einstein, İnancın Hikayesi derken sorularıma yanıtlar bulmak, aklımdaki eksik parçaları tamamlamak beni çok mutlu etti.
Özellikle insanlık tarihine dair belgesellerde bilim ile spiritüel konuların, bilim insanları ile manevi anlamda yüksek farkındalıklara sahip insanların tarihi yorumlarken buluşmasına şahit olmak, aklımdaki birçok şeyi daha anlamlı kıldı. Sağ beyinle sol beynin, kadınla erkeğin birbirini tamamlaması gibi hissettirdi.
Bilimin henüz kanıtlayamadığı bir çok konunun, geçmiş medeniyetlerde çoktan rasyonel olarak açıklanabildiğine şahit olmak inanılmaz.
Altınçağ medeniyetlerinin insan bedenine dair ileri seviye biyolojik verileri anlatmasının yanı sıra beş duyumuzun onlarca kat fazlasına sahip olduğumuzu ve nasıl kullanıldıklarını bilmeleri, birbirleri ile, evrenle, doğayla, her türlü canlı ile iletişim kurma biçimleri çok etkileyici. Var oluş nedenlerimizi, sevgiyi, saygıyı, hayat biçimlerine ve yaşayışlarına nasıl yansıttıkları ise bir o kadar şaşırtıcı.
Milat kabul ettiğimiz zamandan binlerce yıl önce dünyanın çok farklı noktalarında birbirinden habersiz yaşayan medeniyetlerin hepsinin aynı bilinç ve bulgulara sahip olması da inanılmaz.
Atom, güneş, gezegenlerin konumları, evren, madde, enerji… İşte eski çağlarda duvarlara, tabletlere kazınan bilgiler yalnızca insanı, hayvanı değil bu konuları da anlatıyor. Bizim bilmediğimiz gökyüzü açılarını hesaplayıp, yeryüzünde bu açılardan aldıkları enerjilere göre dünyanın merkezi sayılan karalar üzerinde enerji toplayan ve dağıtan dev yapılar inşa edebilirken, bizden daha uyumlu bir şekilde doğada var olabiliyorlar.
Üstelik bir gün medeniyetlerin altınçağ olarak bilinen bu yüksek medeniyet seviyesinden geriye gideceklerini de öngörebiliyorlar.
Zamanı, ölümü ve sonrasını bizden çok daha iyi biliyor ve açıklıyorlar. Bu kadim medeniyetlerde var olmuş bu değerli bilgiler Mısır, Hindistan, Meksika gibi geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan topraklarda gizli. İçine girdikçe hepsinin benzer yazı ve çizimlerle aynı şeyleri anlatması ise çok heyecan verici.
İnsanlar manevi dünyalarında aslında genlerinde atalarından kalan altınçağa ait kodları ararken, bu gerçekliklerden uzaklaştıkları için sanal bir dünyada mutlu olmaya çalışıyorlar.
Maya takvimine göre 2012’de son bulan dönemin karanlık çağın sonu olmasını umuyorum. Evrensel farkındalığın bu yönde artacağı, gerçek zenginlikler ile hayatta var olma amacının anlaşılacağı bir döneme şahit olabilmeyi de tüm kalbimle diliyorum.